Posts

dalgalı bir elveda

süzülmek istiyorum ancak gökyüzünde değil dalgaların içinde, victoria. en içten, en samimi duygularımla kapkara bir denize doğru kendim gitmek istiyorum peki ya sen, victoria? sen de mi çok istedin, yoksa sırtındaki izler... onlar mıydı seni kanlar içinde görmek isteyen, victoria? söyle bana, seni öldürmek isteyen gerçekten senin ellerin miydi yoksa o lekeler miydi victoria... peki ya ben, ben neden böyleyim? seni yaşadıklarından kurtarmaya çalışırken şimdi benim ellerim mi vahşice getiren sonumu? yoksa şu an boğazımı sıkan beni hırpalayan bu defa benim geçmişim mi, victoria? sen bilirsin, tanırsın onu sorar mısın victoria, sorar mısın, neden gitmiyor ben ölmek istemiyorum ben daha yeni başladım victoria yeni başladım yaşamaya şimdi bitmek zorunda mı victoria? nefes alamıyorum söyle ona, sen tanırsın onu bıraksın boğazımı victoria... doğru, konuşamazsın. sen de susmak zorundasın victoria. elveda, victoria...

deniz feneri

Image
Uzaklarda görünen Bir deniz feneri Peşindeyiz, sen ve ben Ve bizim dışımızda, binlerce gemi. Sessizliğin içinden gelen böcek sesleri Ve karşımızda kapkaranlık bir denizin silüeti.. En kuzeyindeyiz bu adanın, Daha ileriye gidemeyiz. Yalnızca sen ve ben, Bir deniz fenerinin peşindeyiz. Saçlarımızı unutulmaz bir ahenkle dalgalandıran Büyük bir orkestranın eseriyiz. Parçası olduğumuz bu melodinin büyüsüne Kapılmışız, ikimiz de. Birden nefesinin sıcaklığı yanıbaşımda, Ben uzaklara dalmışken Fısıldadı kulağıma Ben feneri düşlerken... " Ona ulaşırsak, her yer aydınlık olacak. " Gecemizi aydınlatan bu devasa ışık İçimizdeki iyiliği sonsuz kılacak demiştin, Bir rivayete göre. Fakat ne sen ne de ben, fenere kadar gidemedik Oysa aydınlanmayı ikimiz de çok istemiştik. Bir zamanlar aydınlığı düşlediğimizi Hatırlayalım diye Küçük bir fotoğraf çekmiştik. Şimdi masa lambası Aydınlatıyor o fotoğrafı, Bizler hala karanlığız ama, Belki de gel...

misafir

Bugün kapımı tıklatan - nihayet - ölümdü! Bu tok vuruşlar, Ve ardından gelen uzun sessizlik, Sanki varoluşum büsbütün bir acizlik! Biten, ek olarak - gitmesi bitiren - her şey Ve ömrümü büyük bir titizlikle Tüketen her canlı misafirim bugün, hepsi kapımda. Fakat bu misafirlerden bir tanesini tekrar görmek, Bir saniye sonra Son nefesimi vereceğimi bilsem bile, Adeta bin yıllık acı çekmek demek! Benim kendi zihnime indirdiğim bu kepenk Umarsızca orantısız gücünü Bana kabul ettirmeye çalışan Kanlı ellere. Buna yol açan da İçimdeki korkak sesin gönderdiği Renksiz çelenk... Karabasan gibi boğazımda düğümlenen, Yüreğimi parçalayarak geçen - yutulmuş - kocaman bir haykırış... ... Uzun süren toplu bir sükunetin ardından, melekler beni Kapımdan dışarıya şiddetle sürüklediler Ve kanlar içinde üzerime gelen o çirkin eller Beni tuttular ve işte böyle asla Geri çekilmediler! Arafa adım attığım gün şeytan bana koştu Ve her geçen gün daha koyuya, En sonunda karanlığa bür...

sofradaki kaşık

Herkes kendi çöplüğünde, Kendi cehenneminde, Boğulmaya mahkummuş bu hayatta. Yıllarımdan kalan artıklar Boğazıma kadar geldiğinde anladım. Bir karga uçtu şimdi önümden Ölüm haykırışı gibi yankılandı sesi kulaklarımda Senin sesin miydi yoksa... - mümkün - Ağaçların dallarından gelen katliam sesleri Ve uğuldayan rüzgarın Boğazımı ince ince kesişi... - sevgiyle çakıyor ama şimşekler - Bak! Karanlığı şerit şerit aydınlatan bir ışık Gözlerimin önüne gelen bu karmaşık Geçmişimi yarıyor tam ortasından Binlerce parçaya. Çevremdeki her evin sofrasında eskimiş bir kaşık Yanlarına gelecek yemeği Ulaştırmayı bekliyor sahibine, Bıkmış bir şekilde. Ne kıpırdayabiliyor yerinden Ne duyuları var Ne de ne yaptığının farkında... Göz kapaklarımdaki bu yoğun ağrı Ve bitkinlik... Kaşık ve ben, bakışıyoruz şimdilik.

farkındalık

Ben, kurtulmak istememiştim karanlığımdan. Ben, Beni dengeleyen aydınlığı aradım sende Gözlerin eskisi gibi bakmazken bana Sen aydınlığı sevdirdiğini sanardın, Ben ise kurtulduğumu - aptalca - Halbuki tek bir gerçek vardı: Karanlığım ebediydi, seninle kaybolmuyor Sensiz de artmıyordu. Yoğun bir renksizlikti bu, seninle gelmemişti. Rüyalarımda buluyordu beni. Günaşırı kurduğum düşlerde, Uzaklara dalan gözlerimde... Bana dalgınlığımı sorduğun zamanlarda, Karanlık beni omuzlarımdan tutmuş, Kendisine doğru gelmemi emrediyordu. Fakat gittiğinde fark ettim, Sen bana ışık tutunca aydınlanmamıştım. Aslında uzağımdaki güneşin önüne geçmiştin. Işığınla mutlu olduğumu sanıp Güneşin sıcaklığını unutuyordum. Yakınıma gelip elindeki küçük feneri Yüzüme tuttuğunu fark ettiğimde, Kendi karanlığımı kucaklamayı çoktan öğrenmiştim.

karanlık gerçek

yalnızlığın serin sularındayım dalgalar kurtardı beni, yaşadığım hayattan bir yandan soğuk bir akıntı ferahlattı ruhumu usul usul, bir yandan da ölüm fısıldadı : - geldim - hoş gelmişti. vücudum farkındaydı her şeyin, kalbimi, beynimi, her parçamı sürüklüyordu dalgalar. işte buydu, herkesten uzaklaşmak. yukarıya baktığımda güneşin bana doğrulttuğu ışığı görüyordum. ama artık çok geç aydınlık için, üzgünüm. artık bu ışık - yalnızca bir kafes benim için - ben!.. ben karanlığın insanıyım, anladım. karadenizin, kara deliklerin, kara bahtın insanı, benim. yokluğumda daha mutlu dünya. yokluğumda: aç çocuklar, kırık kalpler, ve mutsuz insanlar yok. ben varken karanlık, ben yokken aydınlık hakim dünyaya. bu yüzden feda ettim kendimi karanlığa.

yokluk

yokluk - hayatımın tam ortasında en çok da mutluluğun yokluğu. emeğimin ve ek olarak - beklentilerimin - . göğüs kafesimin tam ortasına çökmüş olan, - adım kadar eminim ki - yokluktu. içimde, yüreğimde binlerce eksik parça var. yoğun. bir o kadar da küsmüş... Artık açmayan çiçeklerim, İçleri gülmeyen gözlerim, Atmayan bir kalbim var - en basitinden - . Dağların bile maddesel varlığını kabul etmediği, Boşlukta kaybolan, Yankılanmayan sesim. Yankılansa duyulacak belki, Ama muhtemel sebeplerden ötürü Yine çözümlenemeyecek... Sabırla, sonsuza kadar ilerliyor Varlığını farkeden olacak mı? - görelim - Kimseye ulaşmayan şiirlerim var benim. Her şeye rağmen yaşıyorum, - neden? - An olarak beni hayatta tutan şey, Karanlığımı dengeleyen aydınlık mı Nefretimi saklayan merhamet mi Yoksa kabul edemeyeceğim: Kendime duyduğum acıma hissi mi?

yok

Kim ki serin sabahlarda Kahvemi soğuk içmeme laf eden anlayışsız, Ya da yağmurlu günlerde Islanmamı engelleyen kim? Fırtınalar suratıma çarparken Ben eve varmayı düşünmedim ki Ey hayat, Ben eve varmayı değil, Ben devrilmemeyi düşünürdüm hep! Aynı rüzgarlar sakinleşip, Tatlı tatlı okşarken yanaklarımı Ben havalar güzel diye sevinemezdim ki Ben, Ne zaman yağmur yağacak diyenlerden olurdum hep... Sevgili hayatım,  Sen bunları okurken ben çok uzakta olabilirdim. Bileklerim melankolik ve durgun bir dizinin Hem ağlatan, hem korkutan; Bir çivi gibi akıllara kazınan intihar sahnesi gibi Oluk oluk akabilirdi ahımı alan insanların hayatına, Ve yine aynı insanlar üzülmezdi belki Bu mutlu sona, Kurtuluşuma... Oysa ben ne kadar arzulardım Ses getirmeyi insanların hayatına trajik bir şekilde, Belki de şiirlerim, bu sahneden sonra değer görür; Yayılırdı çektiğim acı dilden dile.

öldüğünü gördüm

Ruhlarımız, ne kadar yaşlanmıştı? Yağmur yağdıkça dertlerimiz Arınırlar mıydı detaylardan, Yoksa o detaylar, Toz ve çamur gibi yapışır mıydı ağırdan? Orhan Veli'nin kastettiği havalar, Tam da bu havalar mıydı yoksa? Zira ne zaman yağmur damlaları Tenimden yavaşça kaymaya başlasa, Hayatım anlatılmak için beni dürtüyor. Hayatım da her zaman sakladı kendini Bugüne kadar. Aynı benim gibi, okuyordu bildiğini. ''Biter, her şey!'' diyordu. Neler biterdi? Sahiden, biten neydi ki? ''Biten'' diye fısıldıyordu içimdeki şeytan ''Biten, senin ömrün, içindeki merhamet.'' Geceleri gözlerimin içine bakarak uyandırıyorlardı beni Yüzlerce şeytan vardı etrafımda sanki Onların yavaş ve sakin nefesleriyle uyanıyordum kabuslarımdan, Binlerce nefes, tam da kulağımın dibinde. İçiyorlardı - ruhumu - yudum yudum. Uyuduğum zamanlarda da, Rüyalarıma giriyorlardı, gözlerimin içi Gözlerimin içi Gözlerim... Açamıyordum, gözlerimi. Her ...

hayal

Birtakım kapan ve kaçan varlıklar var çevremde Herkes onları arıyor keşfedilmemiş evrende Benim de vardı bazı dertlerim o yaratık tiplilerle Zira mutluluk dönemlerimde zaman çalıyorlardı ömrümden; Sonra gözlerimi kapatıyorlardı hasret zamanlarımda Ve bir bakmışım kalbimi de bağlamışlar, Kaçmasın diye aşık olduğum adama. Anladım ki beni amansızca engelleyen bu mahlukatlar, Yegane hayalimi bitirmeye çalışıyorlardı Namıdiğer : Seninle rüzgarlı havalarda çınar ağacının altına oturmuş iki aşık gibi sohbet etmek istiyordum bir ömre bedel...

biten şeylerin ardından

Zaman akıp gidiyor hızla, ne çabuk geçiyor aylar Kulağımın göğüs kafesinde duyduğu hızda: Kalbinin ritmi gibi, nefesinin usul usul saçlarımı okşadığı esnada... Gözlerimin baktığı bir insan değil yalnızca Bir varoluş başlı başına, Büyük bir heyecan macera romanında! Küçük çocukların gözleri fal taşı gibi açılıyor zira Gülüşlerine ve hatta bakışlarına... O kadar saf ve temiz işte yanaklarındaki gamzeler! Ve Da Vinci kadar da detaycı sanki Gözlerinin çevresinde gülünce oluşan O ince çizgiler... Şimdi ayrı kalmakmış aşk yolunda bize kader Tuz dedik biber dedik ama Ne gönül kaldırabildi hasreti bir saniye Ne de amansız hapseden dumanları, bu ciğer...

sonun başlangıcı

Acemi şairlerin hayatında Eski şiirleri vardır, bir de yeni şiirleri Önce yağmurlu havalarda kalplerinin tam üstüne oturmuş bir hüzünle başlar bu dürtü Ellerine kağıt ve kalem alır, yazmaya başlarlar... Hüzün nefrete dönüşene kadar yazar bu insanlar Sonra bırakırlar, zira artık basit bir kağıt ve kalemle aşılabilen duygular değildir bunlar. Ümit ararlar bir yerlerde Şiirlerinden gelen intihar kokusunu ortadan kaldırmak için... Tam da öyledir, bir tütsü yakmak içindir Bu arayışlar... '' Her tütsüyle bitmeyen kokular '' Doğru karışımlardan elde edilirmiş, her duyuya hitap etmezmiş tütsüler Bir gün biri girermiş genellikle hayatlarına İşte o andan itibaren ciltlenmeye değermiş yeni yazılan şiirler... Aniden duyguları kağıt ararmış mutluluktan Senelerce huzuru kağıda dökmek için bekleyen eller Amaçlarına ulaşırlarmış o güne kadar toprak dolmazsa vücutlarına Doladabilirmiş elbet, Gerçekleşirse dedikleri, Sayın Turgut Uyar'ın : '' Herkesin yüzün...

kurtuluş

Üzerimdeki baskı giderek artıyor Nefesim kesiliyor Her defasında daha güzel hatalar yapıyoruz, baksana Çok bir şeyimiz yok; ne zenginiz ne de güzel. Fakat siyah bize hep yakışıyordu değil mi? Bu dövüş giderek daha da zorlaşacak Fakat gardımı kolluyorum, eminim, bu da  bitecek. Her dövüş biter, kaybeden ben olsam da Ama hiçbir şey daha da dibe düşürmez beni zaten, değil mi? Daha fazla anlam aramak beni mutlu etmiyor, Haydi genç ruhum, koş! Burası asla senin evin olmadı, buraya ait değildin Koş, kaç, kurtar kendini! Hiçbir yardım seni bu boşluktan çıkarmayacak Ümidini bir çöpün kenarına koymayı unutma burayı terk ederken; Bu şehir seni hiçbir zaman önemsemedi, bu yabancı insanlar da. Artık sana ait olanı geri alma zamanı geldi Onların gökyüzü her zaman cehennem senin için Şimdi koş hayatın için genç ruhum, koş!

sevdim

Ben geldim, buradayım artık, yanındayım. Dertlerimi yanıma almadan geldim bu defa. Onları yok ettim ki, seni tekrar terk etmeyeyim. İçimdeki fırtınaları dindirdim şimdi. Karşındayım. Sadece seni görmeye geldim, aklımı kaybedecek kadar özledim bu defa. Kimse inanmadı, benim birini bu kadar seveceğime. Ne yapabilirdim ki? Gönlüm sadece burada huzurunu buluyordu. Aklımda senden başka kimse yoktu. Seni izlerken o kadar kayboluyordum ki düşüncelerde, kendimi senden uzakta hayal edemiyordum. Şimdi beni dinleyenler, nasıl anlasınlar kalbimi? Herkes aşkını bulup güzel hayatlar kurmak istemiştir, değil mi? Ben de aşkımı buldum. Sadakatsiz insanlar yüzünden terk edilip aldatılanlar, seni sevmenin aptalca olduğunu düşünüyorlar. Halbuki onlar değil mi aptal olanlar? Aslında tek isteğim herkesin senin benim için ne ifade ettiğini bilmesi. Neden konu sen olunca bu kadar alıngan olduğumu ve nasıl seni bu kadar sevebildiğimi herkesin görmesi. Beni senden koparamayacaklarını... Karadeniz...

yabancı

Öyle anlar oluyor ki hayatımda, karşıma çıkan her canlıdan irkilmeme sebep oluyor. Rüzgarın yarattığı en ufak bir hareket içimi titretiyor. Bir nefes büyük bir orkestra kadar gürültülü geliyor kulaklarıma. Sabahları camdan baktığımda hiç bilmediğim ve yaşamadığım bir dünyaya uyanmış gibi hissediyorum. Kaçmak istiyorum, kendi ruhumu terk etmek istiyorum.