üç büyük darbe
bir taburede oturmuşuz
dertlerimiz, biz
durgun bakışlarımız
ve bir de bakışlarımızı her kaçırdığımızda
bizi kıskıvrak yakalayan
ahşap bir masa.
hapishanenin dört duvarı gibi
etrafımıza dizilmişler
sanki kopkoyu bir denizin ortasında
yok, muhtaç olduğumuz o ada.
belki, belki şu an
yaslandığımız bu ahşap masa
bizi dinlemek için kesilmiş
koca bir ceviz ağacıydı;
aldığı rüzgarlardan,
onu kullanan hayvanlardan dolayı
eskimiş...
nasıl ki biz eskiden
tam da ayakta durmaya çalışırken
birbirinden farklı üçer darbeyle devrildik,
işte öyle beklenmedik bir şekilde
ahşap bir masa
kendisinin de hiç tahmin etmeyeceği gibi
bir ormanın derinliklerinde bulundu
ve zorla devrilip, önümüze konuldu!
yalnızca bizi dinlesin diye
devasa bir ceviz ağacı
beklenmedik bir biçimde alıkonuldu...
o ki, rüzgarda ahenkle sallanan
dallarını hayal ederken bile
bizi dinlemekteydi
fakat susmak,
bizim için bu dünyada
daha değerliydi.
sonsuz bir sessizlikti bu, belliydi
biliyorduk, konuşmak
bizi kurtarmayacak o sayısız çıkıştan
yalnızca bir tanesiydi
an itibariyle konuşmak
bizi dert ortağı yapardı, bu doğru
ama ahşap bir masanın
dert dinlemeye ne kadar gücü vardı
işte bunu sormamamız da
bütün bir ormandaki yaprakları
bir kış günü alevler içinde kavurdu
peki ya biz, nasıl direndik
aldığımız bunca darbeye?
ya da devrilen ceviz ağaçları
biz miydik bu evrende
çünkü benzer bir şekilde
biz de sus pus dinliyorduk
etrafımızdaki insanları,
rüzgarlara duyduğumuz özlemle...
dertlerimiz, biz
durgun bakışlarımız
ve bir de bakışlarımızı her kaçırdığımızda
bizi kıskıvrak yakalayan
ahşap bir masa.
hapishanenin dört duvarı gibi
etrafımıza dizilmişler
sanki kopkoyu bir denizin ortasında
yok, muhtaç olduğumuz o ada.
belki, belki şu an
yaslandığımız bu ahşap masa
bizi dinlemek için kesilmiş
koca bir ceviz ağacıydı;
aldığı rüzgarlardan,
onu kullanan hayvanlardan dolayı
eskimiş...
nasıl ki biz eskiden
tam da ayakta durmaya çalışırken
birbirinden farklı üçer darbeyle devrildik,
işte öyle beklenmedik bir şekilde
ahşap bir masa
kendisinin de hiç tahmin etmeyeceği gibi
bir ormanın derinliklerinde bulundu
ve zorla devrilip, önümüze konuldu!
yalnızca bizi dinlesin diye
devasa bir ceviz ağacı
beklenmedik bir biçimde alıkonuldu...
o ki, rüzgarda ahenkle sallanan
dallarını hayal ederken bile
bizi dinlemekteydi
fakat susmak,
bizim için bu dünyada
daha değerliydi.
sonsuz bir sessizlikti bu, belliydi
biliyorduk, konuşmak
bizi kurtarmayacak o sayısız çıkıştan
yalnızca bir tanesiydi
an itibariyle konuşmak
bizi dert ortağı yapardı, bu doğru
ama ahşap bir masanın
dert dinlemeye ne kadar gücü vardı
işte bunu sormamamız da
bütün bir ormandaki yaprakları
bir kış günü alevler içinde kavurdu
peki ya biz, nasıl direndik
aldığımız bunca darbeye?
ya da devrilen ceviz ağaçları
biz miydik bu evrende
çünkü benzer bir şekilde
biz de sus pus dinliyorduk
etrafımızdaki insanları,
rüzgarlara duyduğumuz özlemle...
"fakat susmak,
ReplyDeletebizim için bu dünyada
daha değerliydi."
O kadar anlamlı ki...